Şu An Okunan
Pedro Almodóvar’dan Karantina Günlükleri

Pedro Almodóvar’dan Karantina Günlükleri

Yönetmen bir İspanyol gazetesine yazmaya başladığı günlüklerin ilkinde, evde Goldfinger’ı izlerken Sean Connery ile anılarını hatırlaması, aktris Lucia Bosé’nin Corona virüsünden ölüm haberine rastlayınca aklının Antonioni filmlerine gidişi gibi detayları paylaşıyor.

Halen işe gidip gelmek zorunda olanlar hariç, çoğumuz gibi Pedro Almodóvar da karantinada. Günlerini Madrid’de, Acı ve Zafer’de (Dolor y Gloria, 2019) gördüğümüz evinde geçiren yönetmen, bir süre önce İspanyol gazetesi El Diario’ya karantina günlükleri yazmaya başladı.

Almodóvar ilk yazısına, bu karantina hâlinin kendi hayatında pek de bir şey değiştirmediğini fark etmesinden bahsederek başlıyor: “Şimdiye dek yazmayı reddettim. Bu ilk izolasyon günlerinin bende kışkırttığı hislerin yazılı kanıtını bırakmak istemiyordum. Belki de, keşfettiğim ilk şey, durumun benim gündelik rutinimden pek farklı olmaması olduğu için – kendi başıma yaşamaya ve bir alarm hâlinde olmaya alışkınım; pek de mutlu bir keşif değil. İlk dokuz gün, tek bir not bile almayı reddettim. Ama bu sabah, bir kara mizah dergisine yakışacak bir manşet gördüm: ‘Madrid’in buz pateni pisti geçici olarak morga dönüştürülüyor.’ Kulağa bir İtalyan giallo’su gibi geliyordu ama bu Madrid’de olmaktaydı; ‘Günün Uğursuz Haberlerinden Biri’ydi.”

Mevcut gerçekliğin algılaması ve kabullenmesi bir hayli zor oluşunu, “gerçekçi bir öyküden ziyade fantastik bir kurmaca olarak anlaması daha kolay,” sözleriyle ifade ediyor Almodóvar: “Bu durum 50’lerin, Soğuk Savaş yıllarının bilim kurgu hikâyelerinden fırlamış gibi. En kaba saba anti-komünist propagandayı yapan korku filmleri…. Aslında Trump, virüse ‘Çin virüsü’ diyerek, katlandığımız bu durumun kulağa zaten bir 50’ler korku filmi gibi gelmesini garantiliyor.”

“Sean Connery’nin sesi…”
Yönetmen ayrıca, evde vakit geçirmek için seçtiği filmlerden de bahsediyor. Bir akşamüstüne Jean-Pierre Melville’in Un Flic’iyle (1972) başladığını, ve sonraki seçimiyle kendisini şaşırttığını: “Bir James Bond filminde karar kılıyorum, Goldfinger (1964). Seçimimden mutlu oluyorum; benim onu seçmem yerine, filmin kendisi beni seçti. Sean Connery ile tanıştım; Cannes’da akşam yemeğinde yan yana oturmuştuk ve ben onun film bilgisine şaşırmıştım, özellikle de benim işlerime herhangi bir ilgi göstermiş olmasına. Artık Marbella’da yaşamıyordu ama hâlâ İspanya’ya hayrandı. Arkadaş olarak ayrıldık ve birbirimize telefon numaralarımızı verdik ki, ikimizin de aramayacağına emindim. Ve yine de, birkaç ay sonra, Konuş Onunla’nın (Hable con Ella, 2002) gösteriminden çıkmışken, beni aradı. Fetişist ya da mitomanyak değilim ama, filmim hakkında konuştuğunu dinlemek beni kendimden geçirdi. Derin sesini, iyi bir aktörün ve çekici bir adamın sesini dinlemek de öyle. O akşam Goldfinger’ı izlerken bunları düşünüyordum.”

Almodóvar uzun yazısının bir kısmında da filmler arasında gezinirken bir ara televizyonu açtığını ve aktris Lucia Bosé’nin Corona virüsünden öldüğünü haberlerden öğrenişini anlatıyor: “Ve günün ilk gözyaşlarını döktüm. Lucia’dan büyülenmiştim, hem bir aktris hem de bir insan olarak. Onu Antonioni’nin Story of a Love Affair’inde (Cronaca di un amore, 1950) hatırlıyorum; benzeri görülmemiş, dönemi için tuhaf güzellikte bir kadın, ve o yürüyüş, oğlu Miguel Bosé’nin başka şeylerin yanında ondan miras aldığı, androjen ve hayvani. Yarın Antonioni filmleri programı yapacağım.”

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.