Şu An Okunan
Altın Lale Ulusal Yarışma İzlenimleri

Altın Lale Ulusal Yarışma İzlenimleri

Kumun Tadı

Yönetmen: Melisa Önel
Senaryo: Feride Çiçekoğlu, Melisa Önel
Oyuncular: Mira Furlan, Timuçin Esen, Ahmet Rıfat Şungar, Mustafa Uzunyılmaz, Sanem Öge
Türkiye / 2014 / DCP / Renkli / 89´ / Türkçe

Kumun Tadı, Türkiye sinemasında şimdiye kadar pek işlenmemiş bir konu olan insan kaçakçılığını perdeye taşıyor. Ancak bu meselenin, senaryonun ağırlık merkezini oluşturduğunu söylemek zor. Film, göçmenlerin yaşadığı yolculuk deneyimlerinden ziyade, insan ticareti yapıldığına dair söylentilerin gölgesi altındaki bir küçük sahil kasabasında sıkışmış karakterlerin his dünyasına odaklanıyor. Çaresiz insanların hayalleri üzerinden para kazanan kötücül adamların hiyerarşik iktidar yapısı içindeki ezme ve ezilme halleri filmin önemli dinamiklerinden birini oluşturuyor.

Melisa Önel’in bu ilk uzun metrajı, insan kaçakçılığı haberlerinden bir nebze aşina olduğumuz korkunç sürecin tüm tekinsizliğini ve karanlığını başarılı sinema dili sayesinde oldukça kuvvetli bir şekilde izleyiciye yansıtıyor. Öldürme kudretiyle kabaran hırçın deniz, patlamaya hazır fırtınayla ağırlaşmış koyu gri gökyüzü, dingin suların örttüğü longoz ormanının dramatik manzarası karakterlerin öfke buhranları ve sessizliklere hapsettikleri sırlar ile paralel örülmüş. Bu sayede hem sembolik hem duygusal bakımdan güçlü bir görsel dil yakalanmış. Müzisyen Erdem Helvacıoğlu’nun film için bestelediği müzikler ve Umut Şenyol’un ses tasarımı sayesinde de sinemamızda pek sık rastlamadığımız kuvvette karamsar bir atmosfer oluşturulmuş. Kumun Tadı’nın bu güçlü atmosferi ve olağanüstü güzel görüntüleri ile zihinlere kazınacağını söylemek mümkün. Melisa Önel’in elinden çıkacak yeni bir filmi heyecanla bekleyeceğimiz ise kesin.

Fakat filmin senaryosunun aynı heyecanı oluşturduğunu söylemek zor. Tematik bakımdan müthiş bir zenginlik söz konusu, fakat bu temaların hiçbiri yeterince derinleştirilmiyor. Örneğin, tek kadın karakterin botanist olmasının, insan ticareti temasına nasıl eklemlendiğini ve erkekler arasındaki hiyerarşik güç paradigması bakımından nasıl bir önem arz ettiğini anlamlandıramıyoruz. Buradaki eleştiri, senaryonun söylememeyi tercih ettiği detayların “eksik”liğine yönelik değil elbet. Ancak Kumun Tadı, ne Hamit’in ne botanist Denise’in, ne balıkçı Mehmet’in, ne de daha iyi bir yaşam için böylesi bir yolculuğu göze alıp hayatlarını birkaç acımasız adamın insafına emanet eden göçmenlerin öyküsü olmayı başarıyor… Ne de tüm bu karakterlerin bir parçası olduğu kolektif bir oluşu tarif edebiliyor… Kumun tadı kimin ağzına çalınıyor? Film, esas dibe vuranların his dünyasına yaklaşmaktaki tutukluğu sebebiyle maalesef gücünün önemli bir kısmını kaybediyor. Aslı Özgen Tuncer

itirazim-var-onur-unlu

İtirazım Var

Yönetmen: Onur Ünlü
Senaryo: Onur Ünlü
Oyuncular: Serkan Keskin, Hazal Kaya, Öner Erkan, Osman Sonant, Serdar Orçin, Sırrı Süreyya Önder
Türkiye / 2014 / DCP / Renkli / 110´ / Türkçe

İtirazım Var, Onur Ünlü’nün ‘Milli Cinayet Koleksiyonu’1 adıyla çekeceğini  söylediği on filmlik polisiye serisinin, Polis (2007) ve Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’nin (2011) ardından gelen üçüncü halkası olarak karşımıza çıkıyor. Filmin merkezinde, kendi camisinde işlenen cinayetin peşine düşen bir imam dedektif karakteri var [Çifte Tazminat (Double Indemnity, 1944) ile bir sigortacının noir kahramanı olmasının üzerinden yetmiş sene geçmişken, bir imam neden olamasın]. Selman Bulut, belki G.K. Chesterton’ın yarattığı ‘sezgileriyle ilerleyen’ Peder Brown karakterinden esintili; satranç oynayan, antropoloji yüksek lisansı yapmış, bağlama çalan ve bu özellikleriyle birlikte cinayet çözmedeki keskin zekâsı ve gözlem yeteneğini Sherlock Holmes’tan devşirmiş; aynı zamanda da etrafındaki suçlarla hemhal bir hard-boiled dedektife hiç uzak durmayan karma bir figür. Polanski’nin 1974 tarihli neo-noir’ı Çin Mahallesi’nin (Chinatown) özel dedektifi Jake Gittes’in burnundaki yara bandını boşuna taşımıyor eski boksör Selman Bulut. Ama bildiğimiz, bilmediğimiz sürüsüyle dedektiften bir parça taşımakla kalmıyor sadece; gönlümüzü asıl ‘alaturka’lığıyla çeliyor. ‘Hiss-i Kable’l-Vukû’yu tercümesinden seviyoruz Selman Bulut’u; ‘atıyor, tutuyor’.

Bu alaturkalıktan yola çıkıp, memleketin ‘hal-i pür melal’ini anlamak için İtirazım Var’a daha detaylı bakmak gerekiyor. Malum, polisiye/suç edebiyatı ve kara film geleneği toplumsal yozlaşmayla göbekten bağlıdır. Suç bir camide işleniyor, faiz lobisi devrede! İtirazım Var’ın bugüne kadar mayası en tutmuş yerli polisiye filmimiz olmasını, günümüz siyasal iklimine mizah aracılığıyla bağlanma biçimine borçluyuz belki de. Malum, yolsuzluk en çok mizahı kırbaçladı son dönemde, ortaya saçılıp dökülenler karşılığını ancak oradan türeyen mizahta bulabildi. “Boks insanı insana döve döve anlatma sanatıdır” yazıyor ya filmdeki boks salonunun duvarında; Onur Ünlü de o misal döve döve anlatıyor İtirazım Var’da bir sürü meseleyi; ‘güldürürken dövüyor’ bir nevi. Neden “kitapsız bir imam” olunmalıdır diye… Fakat her zamanki el çabukluğu, tabiri caizse ‘paldır küldür’lüğü, bu kez başkarakteri Selman Bulut’la öylesine örtüşüyor ki, ortaya Ünlü’nün filmografisindeki en bütünlüklü ve eğlenceli film çıkıyor.

Selman Bulut’un kızı Zeynep’in başta güçlü bir figür olarak karşımıza çıkıp sonra sadece bir vesileye (âşık olunan kız) indirgenerek birden ortadan yokolması filmin kaçırdığı bir fırsat, ama şükür ki noir’ın alamet-i farikalarından olan femme-fatale, şapkasıyla, jalüzili karanlık bir ofiste, kısa bir an için uzaktan selam eden nostaljik bir figürden ibaret İtirazım Var’da. Senem Aytaç

Not:
1 ‘Millî Cinâyât Koleksiyonu’ 1914’te Moralızade Vassâf  Kadri ve Süleyman Sûdî tarafından her perşembe tefrika edilerek yayımlanan on kitaplık bir polisiye roman serisinin adı.

69659

Ben O Değilim

Yönetmen: Tayfun Pirselimoğlu
Senaryo: Tayfun Pirselimoğlu
Oyuncular: Ercan Kesal, Rıza Akın, Maryam Zaree
Türkiye, Fransa, Almanya, Yunanistan / 2013 / DCP / Renkli / 129´ / Türkçe

Ben O Değilim nasıl bir film, tam olarak neden bahsediyor, sorusunun cevabını hemen verebilmek kolay değil. Filmde insan daldı mı peşi sıra gideceği pek çok fikir de var, inanmamaya niyetli olanlar için kolayca kestirilip atılabilecek taraflar da… Oysa uzun ve tumturaklı fikirlere kapılmadan ilk izlenimlerle ilerlemek isteyen biri belki şunları söyleyebilirdi ya da hissedebilirdi, diyelim: Bu film, kendi olmak istemeyen bir adamla ilgili değil. Başka biri olmak isteyen bir adamla ilgili de değil. Ana karakterimiz, isteyen istemeyen başka bir şey seçen bunun peşinden koşan biri hiç değil; hayatı akışına bırakan, çok fazla isteği olmayan ama başkalarının yamuklarını da gayet iyi görebilen bir adam. Hayatına bir kadın giriyor ve her şey değişiyor. Buraya kadar tamam (ve belki bu, mesela Demirkubuz filmlerinden alışık olduğumuz türde bir mahvolma hikâyesine bağlanabilirdi) ama hayır, aslında çok bir şey değişmiyor. Benzer olağanlıkta başka bir hayatın kapısı, defterdeki herhangi bir sayfa daha açılmış oluyor sadece. Ve herkesin dürülmeyi bekleyen bir defteri, görülmemiş bir hesabı var illa; herkesin hayatı bazı basit pratiklerle ilerliyor ve en olağanüstü gibi görünen hayatın bile barındırdığı riskler kadar kendine has bir tekdüzeliği de var. İster bulaşıkçı, ister hapisane kaçkını, ister çaycı… “Ne olursan ol”, açık-kapalı kapılar, suçlar-kabahatler-cezalar, hayatta kalma çabasıyla aşınan ruhlar ve çoğunlukla bir ihtimal olarak huzura erilen anlar sanki hep var.

Başkaları olan ya da başkaları gibi olan adamlar ve kadınlar başkalarıyken bir yandan da aslında o kişiler. Ve bu sefer de diğerleri aslında onlara göre başkaları. Demir parmaklıkların ya da duvarın bir tür simetri içeren iki yanı, paralel hayatlar, zamanın ve mekânın sürprizlerle dolu sarmalı… En temelde Ben O Değilim, bu alışık olduğumuz temaları (Ömer Kavur? Orhan Pamuk?) kendine has bir biçimde oturtabildiği için, yer yer merak bazen ürperti yaratabildiği için övgüye değer. Bazen bir sarmalın farklı bir noktasındayız sanırken, bizi diyalogla, jestle, durumla, tanır gibi olduğumuz benzer bir âna götürüveren filmin kendisi bilinçli düşülen bir deja vu gibi. Bir tür gönüllü paradoks. Ya da bile bile lades mi demeli… Her koşulda, böylesine tekinsiz, güvenilmez ya da kaygan bir akışta olup bitenlerden tamamen karanlık bir film tasarlamak mümkünken, aksine çok yerinde ve kararında bir mizahı, ihtimalleri, seyirciyi diken üstünde değil ama bir tür ayıklık ihtiyacı içinde bırakmayı başarıyor Pirselimoğlu. Yer yer inanmak istediğimiz şeyler konusunda bizi boşa çıkararak. Bu yüzden de boşuna bir şey izlemiş gibi hissedenlerle iyi ki bu çetrefilli yoldan geçtim diyenlerin sayısı belki de birbirine yakın olacak ama film herkeste mutlaka bir his, bir iz bırakacak. Övgü Gökçe

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.