Şu An Okunan
Sarayın Gözdesi: Grotesk Fars 

Sarayın Gözdesi: Grotesk Fars 

Yorgos Lanthimos’un İngiliz sarayını çarpık bir yere dönüştürdüğü Sarayın Gözdesi, üç kadının iktidar mücadelesine dair bir fars.

Yorgos Lanthimos’un yeni filmi Sarayın Gözdesi (The Favourite) Venedik Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü kazanarak başladığı yolculuğunu on dalda Oscar adaylığıyla sürdürüyor. Lanthimos çoğu zaman senaryolarını kendi yazsa da, bu kez durum farklı gelişmiş. Deborah Davis’in yirmi yıl önce üzerinde çalışmaya başladığı senaryo Lanthimos’un eline 2009’da, henüz Köpek Dişi (Kynodontas, 2009) yapım aşamasındayken geçmiş. Tarihin bir noktasında bunca insanın hayatını derinden etkileme gücüne sahip üç kadının varlığı yönetmenin ilgisini çekmiş ve Davis’le birlikte senaryo üzerinde çalışmaya başlamışlar. Ancak, tam da Lanthimos’u etkileyen kısım –bunun güçlü ve üstelik kuir üç kadının hikâyesi olması– filmin destek bulmasını zorlaştırmış. Bu durum bir yandan umut kırıcı olmakla birlikte, nihayetinde hayırlı olmuş diyebiliriz. Zira bu süreçte Lanthimos uluslararası üne sahip bir yönetmene dönüşüp, nevi şahsına münhasır üslubunu iyice geliştirmiş oldu; Sarayın Gözdesi’ni bu kadar çarpıcı yapan unsurlardan biri olan üç harika oyuncuyu projeye dahile edebilme cazibesi kazandı; bu sayede Kraliçe Anne, Leydi Sarah Churchill ve Abigail Masham’ın hikâyesi şimdi bu kadar ses getirebiliyor.

Söz konusu üç kadın, perdede görmeye hâlen pek alışık olmadığımız derecede katmanlı ve nüanslı karakterler olarak çıkıyor karşımıza Sarayın Gözdesi’nde. İlk anda, “entrikacı kadın” önyargısını besleyecek tiplemeler gibi algılanma ihtimali olsa da bu kadar basite indirgenemeyecek bir karmaşıklığa sahip her bir karakter. Filmin akışı içinde değişen, evrilen, bazen içimizi ısıtan bir iyi kalplilikle hareket eden, bazen de şaşırtıcı derecede acımasız davranabilen karakterler bunlar. Basitçe “iyi” ve “kötü” olarak değerlendirilemeyecek, izleyicinin tek bir kişinin tarafını tutmasını imkânsızlaştıran karakterler. Üçünün de her zaman siyah-beyaz kostümler giymesi bu durumu iyice vurguluyor. Ne Sarah, bu tür hikâyelerde görmeye alışık olduğumuz gözü dönmüş, çıkarcı, bencil soylu kadın, ne Abigail saray entrikalarına uyum sağlayamayan saf yoksul kız, ne de Anne aptal, şımarık, kolayca etki altında kalan kraliçe. Her biri karmaşık duyguları olan capcanlı kadınlar. Korkunç eylemlerde bulundukları zaman bile, kararlarını ve davranışlarını onaylamasak da motivasyonlarını görebildiğimiz, tanıyabildiğimiz ve anlayabildiğimiz kişiler bunlar. Tarihî gerçeklere sadık kalmak ya da diyalogları döneme uygun şekilde yazmak gibi amaçlar gütmeyen Lanthimos, Davis ve sonradan ekibe katılan Tony McNamara’nın en çok hassasiyet gösterdikleri amaç tam da bu olmuş: filmin merkezindeki üç kadın karakterin karmaşık, gerçekçi, ve kusurlu olması.

Saray
Sarayın Gözdesi Lanthimos’un bugüne kadar çektiği ilk dönem filmi. Şimdiye kadar soyut zaman/mekânlarda geçen hikâyeler anlatan yönetmen 18. yüzyılı da kendine has üslubuyla yine dış dünyadan kopuk, soyut ve tuhaf bir evren olarak tasvir etmiş. Tıpkı Köpek Dişi’nde ailenin (aile kurumunun) koyduğu kurallar gibi sarayın kuralları, katı ve kalıplaşmış gelenekler insanları kendilerine ve birbirlerine yabancılaştırıyor –hattâ yer yer insanlıklarından çıkarıyor. Lanthimos, İngiliz sarayını, izlemeye alışık olduğumuz şekilde, asil karakterlerin kahramanlıklarıyla kurdukları, destanlara layık, mitik bir dünya olarak betimlemiyor asla. Tam tersine, kara satirik İngiliz mizahıyla akraba bir tavır takınıyor. Karakterlerin çamurlara bulandığı, üzerlerine kanların sıçradığı, neredeyse perdeden kötü bir kokunun yayıldığını duyabildiğimiz grotesk bir dünya kuruyor Lanthimos. Bedeninden soyutlanmış soylu kraliçe tasvirlerinin aksine Lanthimos’un kraliçesi etten ve kemikten bir karakter –aşırı kilolu, bacakları yaralar içinde, topallayarak yürüyen, bedensel olarak aciz bir kadın. Sarayın Gözdesi sarayı ve ahalisini yüceltip idealize etmek yerine Monarşinin de diğerleri gibi bir kurum olduğunu ve onun parçası olan kişilerin de nihayetinde –erdemlerinin yanı sıra korkuları ve zaafları olan– kusurlu insanlar olduklarını hatırlatıyor bize. Hattâ, bir adım daha öteye giderek, dünya tarihinin akışını önemli ölçüde şekillendirmiş bu kurumun, onun parçası olan kişilerin ve aralarındaki ilişkilerin absürdlüğünü gözler önüne seriyor. Binlerce kişinin ölümüne ve halkın yoksulluk çekmesine neden olan bir savaşın geleceğinin birkaç kişinin çıkarları doğrultusunda belirlendiği bir dünya bu. Bu absürdite görüntü yönetmeni Robby Ryan’ın kullandığı aşırı geniş açılı lenslerle iyice belirginleşiyor: İngiliz Sarayı (düz anlamıyla) çarpık bir yere dönüşüyor, biçimsizleşiyor; saray hayatı sunduğu olanakların genişliğine rağmen klostrofobik hâle geliyor; insanlar ise o kocaman mekânlarda küçücük, bu baskıcı ve boğucu dünyada yapayalnız kalıyorlar.

Film bu dünyanın kahramanlarına da benzer bir tavırla yaklaşıyor ve bu sayede ilginç bir duruma dikkat çekiyor. Tahtta bir kadın oturuyor olsa da iktidarın asıl sahipleri erkekler ve her biri Lanthimos’un tasvir ettiği saraya yakışır absürtlükte tipler. Onlar doğuştan sahip oldukları ayrıcalıkların ve istedikleri zaman istediklerini yapabilmenin tadını çıkarıp keyfilerine bakarken –örneğin devasa peruklar ve abartılı makyajlar içinde ördek yarıştırırken– kadınlar kıran kırana bir varoluş mücadelesi veriyor. Hiç ama hiç bir hakka sahip olmayan kadınların her an dünyaya tırnaklarını geçirmesi gerekiyor. Sarayın Gözdesi’ni ilginç ve belki de biraz tartışmalı kılan, kadınları masum ve pasif kurbanlar olarak değil de var olma çabasını elden bırakmayan özneler olarak betimlemesi. Ancak, yukarıda da belirtildiği üzere, film bu güçlü kadınları idealize etmiyor, tüm kusurlarını da açık ediyor. Kurallarını erkeklerin koyduğu bu saçma yapı içinde hayatta kalma çabasının onları nasıl vahşileştirdiğini tüm ayrıntısıyla anlatıyor. Hattâ filmi bu şekilde özetleyebiliriz: Erkeklerin kurduğu saçma düzende hayatta kalabilmek için elinden geleni ardında koymayan üç kadının hikâyesini anlatan bir fars.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.